top of page

DENEME 1-2-3

Bu aralar çok duygusalım sanırım, herkesi ağlatmaya başladım yazdıklarımla :) Amacımın dışına sapmış değilim; ama sana eğitici yazılar yazmak istesem de aslında sadece aklımdan geçenleri öylesine yazıveriyorum bazen.

Ama şu güzelliğe bakıp da saatlerce yazabilirim belki de. Ne büyüksün Mevlam, şükürler olsun! Baban hala raporlu, daha iyi ama ağrıları bitmedi henüz, yine de evde seninle vakit geçirebildiği için memnunum valla.

Geçen gün Batum'a gittim, yaza günübirlik tur düzenleyebilmek için iyice öğrenmem lazım oraları. Bir de oto kiralama işine giriyoruz. Hayırlısı diyelim.

Batum'daki düzeni, yaşamı kıskandım doğrusu. O kadar sahip çıkmışlar ki kültürlerine, topraklarına, eskiden bataklık olan bir bölge şu an Ajda Pekkan'ın meşhur şarkısını haykırıyor: Şimdi gel de gör beni, bambaşka biri...

Neredeyse bütün binaların tarihi dokusunu olduğu gibi korumuşlar. Her yer tarih kokuyor. Yıllarca önce nasılsa şimdi de öyle ihtişamlı yapılar, kiliseler, hükümet binaları... Apartmanların dışına müdahale edilemiyor, görüntüsü aynen korunuyor. Sen 3 aylıktın sanırım karnımda, İtalya'ya Trabzonspor maçına götürmüştüm basını. Orada da aynı düzen, aynı ihtişamlı binalar, korunan tarihi yapılar. Şahaneydi. Bizde olsa çoktan yıkılıp yenileri yapılırdı. Malesef kültürümüze çok iyi sahip çıkamıyoruz. Siyasete kesinlikle girmeyeceğim. Yeminliyim. Ayrıntı vermiyorum o yüzden. İçimden geçenlerin çoğunu törpüleyerek anlatıyorum. Ama üzülerek söylüyorum ki, insanımız git gide ilerleyeceği yerde geriliyor sanki.

Eskiden ne güzel adetlerimiz bile varmış halbuki. Mesela Ramazan aylarında zenginler gelip esnafın tuttuğu borç defterinden ilk on kişinin borcunu öder öyle gidermiş, üstelik ismini de vermeden. Yani yaptığı iyiliği reklam etmeden, fakirin gururunu incitmeden...

Esnafın, gelen müşteriyi o gün hiç siftah yapmayan esnafa yönlendirdiği de olurmuş. Şimdi nerede o ruhaniyet? Varsa yoksa herkes kendi boğazına... Kurban Bayramları bile buz dolaplarına et yığma yarışına döndü sanki. "Yahu bu kurbanı niye kestik biz?" diyen yok.

Rahmetli Turgut Özal'ın zamanında eğitim uzmanı Japonların bizim eğitim sistemi için dediği gibi: "Sizde milli ruh yok."

Japonya'da okula başlayacak olan çocuklar hızlı trenlere bindirilip, teknoloji merkezleri, büyük fabrikalar, sanayiler vb gezdirilir. Daha sonra atom bombası atılan Hiroşima ve Nagazaki bölgelerine götürülüp, yıllardır ne halde olduğu, nasıl tahribata uğradığı gösterilir. Çalışıp ülkeye faydalı bireyler oldukları takdirde, gezdikleri teknolojiyi devam ettirebilecekleri; ancak çalışmazlarsa sonlarının bomba atılan yerlerdeki gibi olacağı söylenir. Çocuklar bu şekilde bilinçlendirilir.

Zamanın bürokratlarından biri der ki : "Bizim Hiroşima'mız yok ki."

Japon uzmanlarsa şöyle der: "Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder!"

Ne güzel olur değil mi? Okula başlayan tüm çocukları Çanakkale gezisine çıkarsa Milli Eğitim, ve çocuklara şunu aşılasa öğretmenler : Bu ülke için gencecik fidanlar toprağa karıştı burada. Ülkeni yüceltmelisin çocuk, hiç değilse burada yatanlar için.

Japonlara hayranlığım bununla sınırlı değil kızım. Dahası var.

-alıntı-

SKYNEWS'ten çeviren: Erkan Altinsoy (Afette Rehber Çevirmenlik)

Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdayken Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var.

1. AĞIRBAŞLILIK: Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ızdırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi.

2. ONUR: Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri takdire ve övgüye değer.

3. YETENEK: Örneğin, inanılmaz mühendis ve mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.

4. ERDEM (Bencil olmama): İnsanlar sadece o anda ihtiyaçları olan şeyleri satın aldılar, herkes bir şeyler alabilsin diye.

5. DÜZEN: Hiçbir dükkan yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayış var.

6. FEDAKARLIK: Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?

7. DUYARLILIK: Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.

8. EĞİTİM: Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar.

9. MEDYA: Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik. En önemlisi de, durumdan faydalanarak kolay yoldan kendine pay çıkarmaya çalışan politikacılar yoktu.

10. VİCDAN: Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.

----

Malesef durum üzücü kızım. Keşke herkes biraz bilinçli, biraz duyarlı olmaya zorlayabilse kendini. Çok değil biraz. Eskiden olduğu gibi örnek olabilsek dünyaya.

Zamanında çekilen ve halka izletilen filmlerin de etkisi büyük diye düşünüyorum bu bozulmada. Özellikle kadını aşağılamada Türk Filmleri 1 numaralı rolü oynuyor. En ufak hatada kadına kalkan eller, namus temizleme adı altında yine kadınları öldürmeler... Neredeyse bütün filmlerin olay örgüleri hep böyle. Kadını dövmek, öldürmek normal bir şeymiş gibi karşılamaya başlıyor insanlar. Ben de severim eski Türk Filmlerini, ezbere bildiklerim bile vardır ama eskiden bilinçsizce izlerdik, zamanla fark edince rahatsız etmeye başladı. Kadın toplumu toplum yapandır; annedir kadın, çocuğu büyüten ve eğitendir. En başta kadına gereken değer verilmeli ki, yetişen toplum düzgün olsun.

Ben daha neler yazarım da, yine bugünlük yeter.

Anneyi Tanı
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Adım Elif Kansız...

Son Okunanlar
bottom of page