top of page

Gelecek Güzel Günlere Ümitle

28 Haziran Salı akşamı İstanbul Atatürk Havalimanı'nda yine bir patlama oldu kızım. Bunları yazarken içimden hep senin bunları okurken "annemin zamanında da ülke ne kötü haldeymiş, şimdi çok şükür iyi" diyebilmen geçiyor. Bu mektupları sana hatıra olsun diye yazıyorum ama dert dökmekten başka bir şey yapabildiğim de yok. Yine çok üzgünüm kızım. Güzelim ülkemizi ne hale soktular!

Bu gece Kadir Gecesi, bu mübarek günün yüzü suyu hürmetine ülkemizin bu hale gelmesinde en ufak bir payı olan; teröre yandaş olan, sempati duyan, hizmet veren her kim varsa kahreyle Ya Rabbi'm.

Her gün şehit haberleri devam ediyordu zaten, alıştık iyice millet olarak. Artık şehit haberleri altyazı olarak geçip gidiyor haberlerde. Çoğu bilinçli insanın yanında, milyonlarca vurdumduymaz insanımız da var maalesef. Hala Survivor diye bir programa oy atma derdinde olan, evlendirme programında göbek atanları seyretmeye doyamayan, dünya yansa umurunda olmaz gamsızlar var. Gördükçe, duydukça insanın deliresi geliyor ama bin bir türlüsü var insanın; elden bir şey gelmiyor. Duyarlı davranmaya kalksan, duyar kasmakla suçlanıyorsun, aldırmasan için elvermiyor ve bu kez de gamsız olmakla suçlanabiliyorsun, ortasını bulmaya çalışmakla yetiniyorsun sadece.

İnsanlar eskisi gibi değil yavrum. Eskiden bir samimiyet vardı, sıcaklık vardı; şimdiyse o sıcaklığı mumla arar olduk. Herkes birbirine kinli, herkes hep haklı olmanın, hep ben olmanın peşinde. Çünkü eskiden insanlar birbirine muhtaçtı. Bir limon arasan komşuna giderdin, bir muhabbet ederdin ayaküstü. Otobüs saatini bilmesen birisine sorar, yardım ister sosyalleşirdin. Bir yerde beklerken zaman geçsin diye birisiyle muhabbet etme ihtiyacı duyar, arkadaş edinirdin. Ama şimdi herkesin telefonu var. Zırt arıyorsun limonun geliyor, zırt nete giriyorsun otobüs saatini buluyorsun, zırt nete giriyorsun Facebook, Twitter karıştırıyorsun beklerken sıkılmıyorsun. E ama kimseyle muhabbet edemiyorsun, kimseyle bir bağın, iletişimin olmuyor. Yalnızlaşıyorsun.

O Facebook, Twitter, Instagram vb.'de de kimse sıkıntılı anını, borcunu, derdini, ağladığını, kızdığını, bağırdığını paylaşmıyor. Her şey, herkes güllük gülistanlık. Herkes geziyor, tatile gidiyor, gülüyor, lezzetli yemekler yiyip gözümüze sokuyor, eğleniyor; kimi dağda, kimi denizde, kimi alışverişte, kimi lüks restoranlarda, kimi pahalı kıyafetler içinde... Ben de tabi ki dahilim buna. Demem o ki, insan bunlara baktıkça, herkesi mutlu, huzurlu sanıp kendini kötü hissedebiliyor, mutsuzlaşıyor. Kimse ağlarkenki resmini paylaşmaz, kimse arkadaşına kızdığı anı paylaşmaz, kimse borcunu ödeyemediğini paylaşmaz. Bunlara aldanma sakın demek istiyorum. Konudan saptık yine sanırım. İçimden geçenleri sıralıyorum işte...

Yaklaşık on gündür falan yine hastaydın. Yine antibiyotik bastı doktor. Başka bir doktora götürdük seni, sonunda derdini anlayan biri çıktı. Alerjik bronşiyolitin varmış. Eve buhar makinesi almıştık geçen yıl, bir haftadır onunla buhar veriyoruz günde 5 kere. İlk başta makineden yine korkup ağladın ama alıştın şimdi. Yine de 3 dk sonra bunalıp çıkarmak istiyorsun, ben de genelde sen uyurken veriyorum geceye rastlayanları.

Şu iki haftadır da epey dillendin yine. Adamakıllı konuşuyorsun artık ve neredeyse her gün telefonda konuşuyoruz. Her gün işe giderken seni babaannene bırakırken akşama neler istediğini sayıyoruz. Genelde "jakış (sakız), çitola, ehmeh (ekmek) ve balon" istiyorsun.

Aklıma gelmişken geçen hafta dayın gelecekti ve telefonda sürekli konuşuyordunuz. "Dayı bana eebişe (elbise) al, çitola al, jakış al" diye sayıyordun ona. Dayın geldi, kapıdan içeri girdi, elinden tuttun içeri götürdün sonra baktın elleri boş : "dayi toorbalar neyde?" deyiverdin. Biz de kahkahayı bastık tabi :) Dayın da dayanamadı tabi indiniz arabadan aldınız hemen hediyelerini.

Baban evden çıkarken "baba çöpü de al" diye uyarmaya bile başladın. Babana yemek yedirmeye çalışıyorken "baba çabuh ye, büyüüüp abla ol" demeni de unutamıyorum :)

Sana her baktığımda kucağımdaki o minicik halinle şimdiki halini kıyaslıyorum ve inanamıyorum. Allah'ım ne güzel yaratmış sizi, nasıl bir aşk doldurmuş içimize ki, anne olarak bakmaya kıyamıyoruz evlatlarımıza, can parçalarımıza. Geçen gece rüyamda 8. kattan düşüyordun. Kendimi peşimden nasıl atarak uyandım, uyandıktan sonra bile nasıl hıçkıra hıçkıra ağladım anlatamam. Mevlam korusun seni, meleğim benim.

En çok canımı yakan şey her zaman dediğim gibi, vaktimin çoğunu işte geçirip, uyuman hariç günde sadece 3 saat seni görebilmek. Ben seninle hiç doya doya kol kola gezemeyecekmişim gibi geliyor bazen. Pazarlar var evet ama yetmiyor ki. Daha kötü durumda olanlar da var tabi yine çok şükür ama doyamıyorum ki sana.

Biraz ders çalışmaya çalışmıştım ama bu yaz atama da yok, hükumetimiz sağ olsun, her yere, her şeye para var ama eğitime yok. Bir ülkedeki doktoru, hakimi, mühendisi, bankacıyı, pilotu, kuaförü hepsini öğretmen yetiştirir, önce öğretmene yatırım yapmalı, ama bu zihniyet değişmez bu ülkede kolay kolay. Onlar futbola yirmi katını harcarlar anca. Elde sıfırla otururuz o zaman da işte böyle. Çok yazık çok!

İçini kararttım yine değil mi? Gelecek güzel günlere ümitle yazıyorum bunları güzel kızım, pamuğum benim, can kuşum, mutlu ve umutlu yarınlar siz çocukların olsun inşallah.


Anneyi Tanı
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Adım Elif Kansız...

Son Okunanlar
bottom of page